FIKRALARDAN SEÇMELER

Değerli okuyucularım, merhabalar

Meşhur lokman Hakime sormuşlar, “Sağlıklı olmak için, ne yememizi tavsiye edersin” diye.
Lokman Hekim de, “Gam yeme de ne yersen ye” demiş. Gerçekten de öyle, değerli dostlar. Lokman Hekimin görüşüne paralel bir görüşte, rahmetli Annem gelirdi. O da derdi ki, “Morali yerinde olan bir kimse, taş yese midesi onu hazmeder, yok morali yerinde değilse, en sevdiği şeyi yese oda midesinde taş olur” derdi.

Krizin dünyadan uzaklaşmaya başladığı bir ortam da, belki moral olur düşüncesiyle, Bir demet fıkra anlatma kararı aldım, umarım beğenirsiniz.

BADEM ŞEKERİ YERMİSİN.
Bir hayli yaşlı olan bir hanım, bir taksiye biner. O kadar yaşlı ki, ağzında bir tek dişi bile yokmuş. Taksi yoluna devam ederken, “Evladım sana bir badem versem, yer misin” der. Taksi şoförü de, “Peki ana ver bakalım” der ve bademi alır yer. Kısa bir süre sonra, “Bir tane daha vermek isterim” dediğinde, dikiz aynasından yaşlı hanıma doğru bakan şoför, “Be anacığım, ağzında dişin bile yok, ne diye badem şekeri taşırsın, aklım hiç ermedi” dediğinde, yaşlı hanım, “Evladım, sana verdiğim bademi ben, badem şekeri olarak alıyorum, emiyorum, emiyorum, laynom torbada biriktirdiğim bademleri de sevdiklerimi böyle yediriyorum” der. Aman, badem yerken dikkat…

ALLAH VERSİN.
Aylardan Ağustos, Nasrettin hoca, 3. katta dam aktarmaktadır. Aşağıya, kapının önüne gelen biri, “Hocam, hocam, hele bir aşağıya gelir misin” der. Bir taraftan sıcak hava, diğer taraftan saatlerdir yoğun çalışması nedeniyle kanter içersinde olan hoca, “Herhalde çok önemli şey olmalı” diye, söylene söylene aşağıya iner. “Buyrun”, der. “Hocam, fakirim, bana Allah rızası için bir sadaka ver” der. Bu durum karşısında, başını bir sağa, bir sola çeviren hoca, “Hele bir yukarı gel” der. Her ikisi de binbir zorlukla, bir hayli yorularak, çatıya kadar çıkarlar. Sıra şimdi de hoca da ya, “Allah versin, evladım” der. Böylece bir bir berabere kalırlar.

BAKAN YÜZME BİLMİYOR.
Ülkenin birinde bir bakanın, medyayla bir türlü yıldızı barışamaz. Ne yapsa yaranamaz, eleştirilerden bir türlü kurtulamaz. Medya sürekli bir şeyler icat etmekte, ona saldırmaktadır. Aynı zamanda doğaüstü güçleri de olan bakan, medyayı alt etmek ve artık kendisiyle uğraşmalarına son vermek için bir plan yapar. Bakanlıktan bir basın bildirisi yayınlanır: "Sayın Bakan, Pazar günü saat 14:00'te, Falanca nehrini yürüyerek geçecek." Beklenen saat gelir ve bütün basın mensuplarının gözü önünde, bakan, nehri yürüyerek geçer. "Artık benle uğraşamazlar" diye düşünen bakan, ertesi sabah masasına oturur ve gazetenin manşetini okur: "Bakan yüzme bilmiyor!"

BAKLAVA…
Hoca akşam üzeri eve doğru yürürken, baklava seven bir köylüyle karşılaşır.
-Hoca, kısa bir süre önce bir adam büyük bir tepsi baklava götürüyordu.
-Beni ilgilendirmez!
-Fakat adam tepsiyi sizin eve götürüyordu.
-O zaman seni ilgilendirmez!

EVLİLİK…
Hoca, evlilik ne demektir?
-Gündüzleri çifte hırlama, geceleri çifte horlama!

KAMYON ŞOFÖRÜ TEMEL…
Temel kamyon şoförüymüş. Bir gün kamyonu ile yokuş aşağı inerken freninin patladığını fark etmiş. İleriye doğru baktığında da yolun ikiye ayrıldığını görmüş.. Bir tarafta pazar kuruluymuş ve yüzlerce insan alışveriş yapıyormuş. Diğer tarafta ise küçük bir çocuk yolun ortasında oyun oynamaktaymış. Temel çok hızlı bir şekilde düşünerek pazar yerune çirersem pi sürü insan ölür en eyisu çocigu ezeyum demiş. Ertesi gün gazetelerde söyle bir başlık; pazara giren kamyon dehşet saçtı. 150 ölü… Temel e sormuşlar : - Sende hiç kafa yok mu? Bu kadar insani ezeceğine bari çocuğu ezseydin. Temel cevap vermiş : - Ula siz benu salak mi sandunuz? Bunu bende düşündüm... Tabii ki çocuğu ezecektim ama çocuk pazara dogri koşunca ben ne yapayım?

Saygılarımla...